Adil yargılanma hakkı, yargılamanın insan haklarına ve demokratik kurallara en uygun şekilde yapılmasını ve böylelikle insan hakları ve özgürlüklerinin güvence altına alınmasını teminat altına alan dokunulmaz ve vazgeçilmez bir haktır. Bu hak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.maddesinde düzenlenmiş temel, yerleşik ve evrensel bir insan hakkıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önüne gelen davaların yaklaşık yarısı bu maddenin ihlalinden kaynaklanmaktadır.
Bu hak diğer temel hak ve özgürlüklerin de teminatı durumunda olup en başta işkence görmeme hakkı olmak üzere, yaşama hakkı, düşünce, ifade, din ve vicdan ve örgütlenme özgürlükleri gibi bir çok hakkın korunması için olmazsa olmazdır. Özü itibariyle eşitlik temeline dayalı olan bu hak davanın her iki tarafına ait bir haktır. Yani hem davacıyı hem davalıyı aktif olarak yargılamaya katan, karşılıklı olarak iddia ve savunmalarda bulunma, alınacak kararlarda etkili olabilme olanağının tanınmasını içermektedir.
a) Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak;
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;
e) Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak.
Adil yargılanma hakkının üç temel işlevi olduğunu söyleyebiliriz. İlk olarak bu hak devletin yargı fonksiyonunu bizzat sınırlandırır ve bununla yargılamanın doğru ve adil bir biçimde gerçekleştirilmesi amaçlanır. İkinci olarak yargılamaya katılanların salt obje haline gelmesini engeller ve onların yargılamaya ve sonuca etki olabilmelerine imkan tanır. Son olarak da bu hak yargılama sırasında ortaya çıkabilecek ağır insan hakları ihlallerini önlemede bir emniyet işlevi görür. Bu işlevleri sebebiyle adil yargılanma hakkı tüm yargılamalar bakımından geçerli sayılan, hiçbir şekilde vazgeçilmesi mümkün olmayan genel şart olarak ifade edilebilir.
AİHS.m.6 nın ilk fıkrasında bağımsız ve tarafsız bir mahkemede herkesin hakkaniyete uygun, aleni ve makul süre içerisinde yargılanma hakkından bahsetmektedir. İkinci fıkrada ise yine çok temel bir karine olan “masumiyet karinesi” yer almakta, üçüncü fıkrasında ise adil yargılanma hakkı çerçevesinde sanığa tanınan asgari haklar ortaya konulmaktadır.
Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıklar ve ceza davalarına ilişkin konuları kapsayan Sözleşmenin 6.maddesi içerisinde birden çok bağımsız hakkı da barındırmakta ve çok geniş bir uygulama alanına sahip olmaktadır.
AİHS.m.6 “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir.” Diyerek herkesin davasının yasalarla kurulan bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından görülmesi hakkına sahip olduğunu söylemektedir.
Mahkemelerin bağımsız olması kuralı sadece bireylere yönelik olarak değil genel itibariyle iktidarın hukukla sınırlanması, hukukun üstünlüğü ve hukuk devletinin gerçekleşmesi, toplumun hukuka saygısını ve güvenini sağlama açısından da çok önemlidir.
Bağımsızlık kavramı tarafsızlık kavramı ile yakından ilgilidir. Tarafsız mahkeme ilkesi açısından özellikle ceza yargılamalarında işin esası hakkında karar veren hakimin son soruşturma öncesi aşamalarda davaya ilişkin roller üstlenip üstlenmediği önem kazanmaktadır. Tarafsızlıkla ilgil mahkeme hakiminin ve üyelerinin anlaşmazlık konusuyla ilgili kişisel bir menfaatlerinin olmaması gerekmektedir. Aksi bir durum adil yargılanma hakkının ihlali niteliğindedir.
Burada kastedilen eşitlik temeline dayalı olarak hukuki dinlenilme hakkının kullanımının gerçekleştirilmesinin sağlanmasıdır. Hukuki dinlenilme hakkının temel dayanağı ise Anayasa m.36 da yer alan hak arama özgürlüğüne ilişkin düzenlemedir. Hukuki dinlenilme hakkını tanımayan ve garanti altına almayan bir devlet, hukuk devleti olarak nitelendirilemez. Hakkın tam olarak sağlanabilmesi için ilgililere karşılıklı tartışma ortamı yaratılıp karara etki edebilmelerinin sağlanabildiği bir yargılama olanağı sunulmalıdır. Bu nedenledir ki sanıkların dinlenilmesi, ifadelerinin alınabilmesi için yargılamaya katılmayan sanıklar hakkında yakalama kararı çıkartılıp karar verme durumu ertelenmektedir.
Mahkeme kararlarının gerekçeli olması yine bu hakkın bir unsuru olarak karşımıza çıkar. Sanığın kendisi hakkında verilen karar itiraz edebilmesi ve bir üst mahkemeye başvurabilmesi için ilk derece mahkemesi kararının gerekçeli olması ve bu gerekçeli kararın sanığa tebliğ edilmesi gerekmektedir.
Silahların Eşitliği ilkesi uygulanmadığında da adil yargılanma hakkı ihlal edilmiş olacaktır. Toplanan deliller ve sunulan iddialar hakkında davanın taraflarına bilgi verilmesi ve bunlar hakkında taraflara görüş bildirme olanağı sağlanmalıdır. Ceza yargılamasında savcı ve sanık arasında ki yetkilerin karşılıklı olması aranmaktadır. Yani sanık kadar savcının da hakimden uzak olması şarttır. Esas olan, taraflar arasında adil bir usuli dengenin bulunması; davanın ortaya koyulabilmesi bakımından tarafların makul olanaklara sahip olabilmesi ve öncelikle dosyadaki tüm delil ve mütalaaların taraflarca bilinmesi ve bunlar üzerinde yorum yapıp tartışılabilmesidir. Aleniyet gereği yargılamanın hiçbir aşaması, taraflardan habersiz ve onlardan gizli yürütülemez. Bu durumun aksi gizlilik kararları dosyanın amacına uygun tedbirler kapsamında başka bir makalemizin konusudur.
Kişinin susma ve kendi aleyhine tanıklık etmeme hakkı vardır. Bu hakkın yerinde ve zamanında kullanılması, şüpheli veya sanığın iddia yada yargılama makamları önünde objektif bir şekilde kullanılabilmesini garanti altına alır. Susmakta bir çeşit savunmadır. Sanık yalan söyleyebileceği gibi, suçlama konusunda hiç cevap da vermeyebilir. Kendisi ve yakınları aleyhine kanıt getirmemesi ve işkenceye maruz bırakılmaması hakkının gereğidir susma hakkı.
Susma hakkını kullanan ve kendi aleyhine tanıklık etmeme hakkını kullanan kişinin iddia veya yargılama makamının sorularına cevap vermeyi reddettiği için mahkum edilemeyeceğini söyleyebiliriz. Bu hak baskı altında verilen ifadenin kullanılmasını da yasaklamaktadır. Susma hakkının kullanılması şüpheli veya sanığın aleyhine delil yada suçluluk karinesi olarak kullanılamayacağı, susmanın sanık aleyhine delil olarak değerlendirilmesinin adil yargılanma hakkını zedeleyeceğini söylemek mümkündür. Zira sanığın susma hakkını kullanması suçu kabul ettiği anlamını taşımaz.
Duruşmaların aleni olması, kişilere karşı bir özellik ayırımına gitmeden herkesin duruşmaya girip duruşmayı dinleyebileceği bir ortamı ifade eder. Alenilik hukuka uygun kaldırılmış olsa bile kararın açıklanması/tefimi aleni olmak zorundadır.
Bir yargılamanın adil olabilmesi için herşeyden önce yargılamanın makul sürede bitirilmesini gerektirir. Makul süre, her somut olaya ve yargılamaya göre değişkenlik göstereceğinden somut olayın taşıdığı özellikler dikkate alınarak makul süre tespit edilir. Genel olarak AİHM sekiz yıl ve üzerindeki tüm davaları sözleşmenin 6.maddesine aykırı bulmuştur.
Suçlamanın yapılması ile başlayan süre kararın kesinleşmesi ile sona erer. Yani mahkemece makul sürede yargılanma ilkesinin ihlal edilip edilmediği belirlenirken, temyiz aşamasında geçen süreyi de hesaba katar.
Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır. Masumiyet karinesi, kişinin suçsuz olduğunun varsayılmasından ibaret temel haktır. Bu ilke, kamu görevlilerinin kişilere, yetkili mahkeme tarafından suçlu bulunmalarından önce, suçlu gibi davranmalarını engelleyen bir ilkedir. Dolayısıyla masumiyet karinesi ilkesi her türlü ceza yargılamasında uygulanan bir güvence olmasının dışında, şüphelinin suçluluğu yetkili mahkeme tarafından kanıtlanmadan önce suçlu muamelesi görmesini engelleyen en temel prensip olarak değerlendirilmelidir.
Bu karine suç sabit oluncaya kadar devam etmektedir. Bu noktada ispat yükü suç isnadını yapan tarafa aittir. Bu ispatı yani şüphelinin o suçu işleyip işlemediğini ispat edecek olan iddia makamıdır yani savcılıktır. CMK. M. 160/2, 260/3 gereği Savcı araştırmasını yaparken sanığın lehine olan hususları da kapsayacak şekilde yapmak zorundadır.
Bir kişinin suçlu olarak nitelendirilebilmesi için kesin hükümle mahkum olması gerekmektedir. Bir kişinin mahkum olabilmesi için ise akla ve mantığa uygun gerekçelere dayanan her türlü şüphenin bertaraf edilmesi zorunludur. Aksi halde kişi şüpheden yararlanacaktır. Şüpheden sanık yararlanır ilkesi ceza hukukunun en temel prensibi olup masumiyet karinesi ile sıkı bir ilişki içindedir. Ceza yargılaması sonunda eylemin sanık tarafından işlendiğinin kesin olarak ispatlanamaması halinde sanığın “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereğince beraat etmesi gerekir. Sanığın susma hakkını kullanması halinde eylemin sabitliği kesin olmadıkça mahkumiyet kararı verilmesi masumiyet karinesine açıkça aykırı olacaktır. Özetle yargılamanın sonunda akla ve mantığa uygun gerekçelere dayanan şüphenin yenilmesi gereklidir.
Şüpheden sanık yararlanır İlkesi CMK.m. 223/2 de açıkça düzenlenmiştir. İddia edilen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması demek, sanığın o suçu işleyip işlemediği konusundaki şüphenin yenilememesi yani sanığın suçunun ispat edilememesi demektir. Masumiyet karinesinin gereği olarak iddia makamının sanığın suçluluğunu belirleyebilecek bütün suç unsurlarını ispat etmesi zorunludur. Eğer ispat edilemiyorsa sanık şüpheden faydalanacaktır.
Sanık masumiyet karinesi gereği henüz suçlu değilse bile şüpheli olması nedeniyle masumda değildir. Bu nedenledir ki şüpheli veya sanıklar hakkında bir takım yargılama önlemlerinin alınması masumiyet karinesini ihlal etmez. Örneğin tutuklu yargılama, adli kontrol hükümlerinin uygulanması gibi yargılama önlemleri masumiyet karinesini ihlal ettiği şeklinde yorumlanmayacaktır.
Av. Mizgin DOĞAN
Ağır Ceza Avukatı © Copyright 2021| Tüm Hakları Saklıdır. Yasal Uyarı: Bu site Türkiye Barolar Birliği'nin Meslek Kurallarına ve Reklam Yasağı Kurallarına tabidir. Sitenin kendisi, logosu ve içeriği, reklam iş geliştirme ve benzeri amaçlar ile kullanılamaz. Bu web sitesine link yaratmak yasaktır. Web sitemizde yer alan bilgiler hukuki mütalaa veya tavsiye değildir.